Sene başına göre döviz kurlarındaki yükseliş yüzde 55 banka hisselerindeki kayıp TL bazında yüzde 44’e ulaştı. Tahvil faizleri 10,8 puan ( 1080 BP ) yukarıda.
Yaşananları sıradan ve etkisiz kalacak bir dalga olarak görmek yanıltıcı olur.
Mart sonundan bugüne süren negatif seyri güçlü bir katalist olarak ivmelendiren faktör hepinizin bildiği üzere Türkiye-ABD hattındaki yükselen gerilim.
DOLARIN YÜKSELİŞİ EKONOMİYİ NASIL ETKİLEYECEK ?
Kuşkusuz etkileri olacak. Türkiye ekonomisi bu sıra dışı sarsıntı gerçekleşmese de 2018 yılının ikinci yarısında bir durgunluğa girecekti.
Şimdi bu durgunluğun bir resesyon ( küçülme ) olarak gerçekleşmesi olasılığı çok yüksek.
Şiddeti ve süresi finansal cephedeki sarsıntının ne kadar süre devam edeceğine ve yaratacağı hasara bağlı.
Hasarı minimize etmek üzere hızla devreye sokulan lokal tedbirler ve daha da önemlisi AB ile yakınlaşma çabası son derece önemli.
Bugünden keskin bir senaryo üretmek güç olsa da Türkiye ekonomisinin önümüzdeki dört çeyrek hissedilir bir resesyon ( yüzde 4 kadar bir daralma ) yaşaması ihtimali yüksek görünüyor.
SERT BİR RESESYON YAŞANABİLİR Mİ ?
Senelik yüzde ona yakın bir daralma yaşanmasının olasılığı düşük olmakla birlikte potansiyel bir risk olduğunu kabul etmeliyiz.
Türkiye uzun süredir AB ile gümrük birliğini güncellemek ve hizmet sektörünü de kapsayacak şekilde işbirliğini genişletmek istiyor.
Bu konuda hızlı bir ilerleme kaydedilebilirse ekonomik büyüme üzerinde kalıcı 1,5 puanlık katkı ve cari açıkta görece bir yumuşama mümkün.
Avrupa Türkiye ekonomisinin bir an önce dengelenmesini istiyor.
Gerek dış borcun ağırlıklı bölümünün Avrupa ülkelerine oluşu gerek ise ekonomik zorluklar yaşayacak bir Türkiye’nin Avrupa için yeni sorunları tetiklemesi riski bana bu konuda ilerleme kaydedilmesinin sanıldığı kadar güç olmadığını düşündürüyor.
Avusturya’nın nüfusu yaklaşık 9 milyon kişiyken Avrupa’da 6 milyon Türk yaşıyor.
ABD ile süren gerilime bir panzehir olarak AB kartı Türkiye ekonomisinin bu sarsıntıyı görece düşük hasarla atlatmasında önemli bir hava yastığı olma potansiyeli taşıyor.
TÜRKİYE BÜYÜME PATİKASINA NE ZAMAN DÖNEBİLİR ?
Olağan şartlarda 12–15 aylık bir resesyonu takiben ekonomilerin kademeli biçimde büyüme patikasına dönmesi zor değildir.
Ancak 2020 yılında ( veya 2021 ) biz dengelenirken dünya ekonomisinde konjonktürel bir daralma yaşanacağını tahmin ediyorum.
Bu nedenle Türkiye ekonomisinin hissedilir & kalıcı bir büyüme patikasına geri dönmesi zaman alacak.
Ekonomik canlanmanın en erken 2021 ( belki 2022 ) yılında başlayabileceği görüşündeyim.
Dünya ekonomisi bu yavaşlama perdesini makul bir durgunluk olarak geçirebileceği gibi hissedilir bir resesyona da sahne olabilir.
Dış iklimin bu evrede yağmurlu mu karlı mı fırtınalı mı olacağı elbette önemli.
Şimdiden buna senaryo üretmek imkansız. Gemi kıyıya yaklaştıkça resim belirginleşecek.
Türkiye önümüzdeki bir yıl içinde dengelenmeyi başarırsa küresel durgunluğun Türkiye ekonomisinde canlanmayı frenleme & geciktirmekten öte bir etkisi olmaz.
Bu senaryo dahilinde küresel durgunluk fiyatlaması yurtiçi marketler için bir tehdit değil.
Aksi senaryoda ise ülkemiz için W resesyon riski masaya gelebilir ki bu reel ekonomi üzerindeki yükü ve tahribatı daha da arttırabilir. Yurtiçi marketler yeni çalkantılara sahne olabilir.
BORSA İSTANBUL
2019 yılı içinde küresel piyasalara bağlı olarak sancılı ve sarsıcı olabilecek bir resesyon fiyatlaması beklediğimi sizlerle uzun zamandır paylaşıyor bu nedenle borsada uzun vadeli yatırımı güvenli bulmadığımı ifade ediyordum.
2019 riskini bir kenara bıraktığımda ise 2018 yılını dünya genelinde de Türkiye piyasalarında da yatay bir seyre aday buluyordum.
Küresel piyasalarda seyir beklentime paralel gelişiyor. Ancak Türkiye’de durum farklı.
Ülkemiz özelinde yanıldım.
Mart sonundan bugüne yurtiçi piyasalar çok güçlü bir negatif ayrışmaya sahne oluyor.
Ağustos ayında bu ayrışma daha da keskinleşti.
Dünya ekonomisi ılımlı pozitif seyrini korurken Türkiye lokal bir resesyona bayrak açtı.
Geldiğimiz noktada borsadaki görünüme bankalar ve banka dışı şirketler olarak ayrı ayrı bakmak gerekiyor.
Banka dışı kesimde fiyatlar çok ucuz - ucuz yakıştırmasının yapılabileceği düzeylerde seyrediyor.
Banka hisseleri içinse bu tanımlama yetersiz. Fiyatlar 2001 yılında test edilen düzeye geriledi.
Tarihe tanıklık ediyoruz başlığı öncelikle bu durumla ilgili.
Çünkü bu ölçüde bir iskonto geride kalan 24 senede ( 1995 – 2018 ) ikinci kez yaşanıyor.
Diğer ülkelerde bir banka senelik kazancının 10-17 katı arası fiyatlarla işlem görürken ( dört sene önce Türkiye’de de bu oran 11’di ) ülkemizde bankalar ortalama 2,5 senelik kazançları ( fiyat kazanç rasyosu ) kadar bir değerle işlem görüyor.
Bu ölçüde bir iskonto normal mi derseniz kur şoku ile birlikte değerlendirince en azından şaşırtıcı olmadığını söyleyebilirim.
Bir ekonomi sarsıntı yaşıyorsa en büyük risk gövdesini o ekonominin altına koyan bankalarındır.
TL’deki sert değer kaybı ile resesyona girme ihtimali yükselen Türkiye’de bankaların kredi tahsilatlarında ve yurtdışı sendikasyonları yenilemekte zorlanmasından endişe ediliyor.
Bu hem bankalarda bedelli sermaye artırımlarına neden olabilir hem de önümüzdeki iki sene sağlanacak kazançlar yükselen kredi karşılıklarına gidebilir kaygısı var.
Başka bir deyişle piyasa aktörleri önümüzdeki iki yıl bankaların takipteki alacaklar rasyosunun yüzde üçten yüzde sekize dokuza yükselmesinden endişe ediyor.
İşte tüm bu risk yumağı banka hisselerinde önden yüklemeli olarak fiyatlandı.
Kur şokunun kredi dönüşleri kanalı ile banka bilançoları üzerindeki dolaylı etkisinin bu ölçekle kısıtlı kalması ya da daha düşük bir maliyetin oluşması veya kamunun da desteği ile faturanın hafifleyeceği beklentisinin oluşması banka hisselerinin önümüzdeki aylarda hızla değer kazanmasına neden olacaktır.
Ben bu nedenle banka hisselerinin önümüzdeki 9-12 ay içinde ortalama 5 FK’ya 3-4 yıl içinde de 7 FK’ya yükselmesinin mümkün olduğu görüşündeyim.
Daha açık yaz derseniz bence bugün 2 TL fiyat ile işlem gören bir bankanın bir sene içinde 4,5 TL 3-4 yıl içinde 7 -8 TL ‘ye yükselmesi zor değil.
Sonuç derseniz var olan fiyatları göz önüne alarak banka hisselerinin artık uzun vadeli yatırım içinde yeterince çekici bir seçenek haline geldiğini düşünüyor, bu cephede fırsatları risklerden mutlak şekilde daha baskın buluyorum.
2015-2018 DÖNEMİ ÜZERİNE
2015-2016 döneminde zincirleme terör saldırıları Rusya krizi 15 Temmuz darbe girişimi Zarrab davası ve AB ile yaşanan sıra dışı gerilimlere rağmen Türkiye’nin resesyon yaşamamış olması küresel iklimden ve ülke ekonomisinin 2015 yılına kadar gösterdiği gelişimden kaynaklanıyor.
Geride kalan üç buçuk yılın gelişmelerine 2017’de yine ABD ile yaşanan vize restleşmesini de ekleyelim.
Bu set yurt içindeki güven kaybı ile birleşerek ekonomik gelişimin gerilemeye dönüşmesine ve fay hattında birikime neden oldu.
2015 başını hatırlayalım;
31.12.2014 TCMB ( Fiili ) Faiz Oranı : % 8,51
31.12.2014 Türk Hazine Bonosu ( 2 yıl vadeli ) Faizi : % 8,02
31.12.2014 Yıllık Enflasyon : % 7,24
31.12.2014 USDTL : 2,33
Papaz Brunson vakası zincirinin son halkası olarak kırılmayı tetikledi ve Türk Lirasının değeri ( reel efektif döviz kuru endeksine göre ) 2001 yılındaki dibe geriledi.
Sonuç derseniz:
17.08.2018 TCMB ( Fiili ) Faiz Oranı : % 19,25
17.08.2018 Türk Hazine Bonosu ( 2 yıl vadeli ) Faizi : % 24,61
17.08.2018 Yıllık Enflasyon : % 15,85
17.08.2018 USDTL : 6,01
Geride kalan üç buçuk yılın toplam enflasyonu yüzde 45 olurken ABD para birimi TL karşısında ( ABD enflasyonu yaklaşık yüzde 5 ) yüzde 40 yükselmesi gerekirken % 158 değer kazandı.
Enflasyon iki, faiz iki buçuk - üç katına yükseldi.
DÖVİZ CEPHESİ
Tarihe tanıklık ediyoruz başlığını seçmemde ikinci gerekçe son dört buçuk ayda yaşanan kur artışının geride kalan 16 yılın en şiddetli yükselişi olması.
Aynı oranda bir sıçrama en son 2001 yılında gerçekleşmişti.
Her ne kadar günümüz şartları ile 2001 şartları arasında önemli farklılıklar olsa da sizler için o yıl neler yaşandığını ve ne gibi sonuçlar doğurduğunu inceledim. Paylaşmak istiyorum.
22 Şubat 2001 tarihinde Türkiye dalgalı kur politikasına geçmiş ve devalüasyon yapmak zorunda kalmıştı.
Döviz kurları altı hafta boyunca hızla değer kazandı. ( Yani TL değer kaybetti )
21 Şubat 2001 - 11 Nisan 2001 tarihleri arasında USD 0,687 seviyesinden yüzde 89 artışla 1,30 seviyesine yükseldi.
Devamında döviz kurları önce gerileyip sonra bir süre daha yükselmeye devam ettiyse de ana depremi takiben artçılarda kaydettiği prim enflasyonun altında kaldı.
Türkiye’de bu sene yaşanan kur şokunun yakın vadeli başlangıcını 9 Mart 2018 kabul edersek kur o gün 3,81 seviyesindeyken 23 haftada yine yüzde 89 değer kazanarak 7,20 seviyesine kadar yükseldi.
2001 yılında döviz kurlarında yaşanan yükselişe enflasyondan arındırarak bakalım dersek ana çalkantıyı takiben kurların reel olarak sekiz ay boyunca kabaca yüzde on beşlik bir bant içinde yatay seyrettiğini Ekim 2001 – Mart 2002 perdesi içinde ise kaydettiği reel primin ( aşağıdaki grafik ) yüzde seksen beşini geri verdiğini görüyoruz.
Reel ekonomi altı haftada tamamlanan bu sert kur şokunun faturasını ağır ödedi.
Şubat 2001 itibarı ile yüzde 34 olan enflasyon yılsonunda % 68’e yükselirken ekonomi çok sert bir resesyona girerek yüzde 10 küçülme yaşadı.
Borsa ise tüm bu gelişmeleri öncesinde fiyatladığı için birkaç ay yatay kalıp 2001 ikinci çeyreğinden itibaren en kötü geride kaldı fiyatlaması ile güçlü bir yükselişe yelken açtı.
LONRDA’DA NE KONUŞULUYOR ?
Hazine bakanı Berat Albayrak’ın hafta içinde yabancı yatırımcılar ile gerçekleştirdiği telekonferansı takiben katılımcılardan biri olan kontağımı aradım ve görüşlerini sordum.
Duyduklarım beni şaşırttı. Bakış açımı değiştirdi. Bu nedenle sizlerle de paylaşmak istedim.
Kontağım “ Trump , ABD-Türkiye ilişkileri ve sıralanabilecek farklı pek çok faktör elbette Türkiye değerlendirmelerinde etkili oluyor. Ancak inan ki bunların hepsi tali başlıklar. Londra için en önemli faktör enflasyon. Türkiye enflasyonun yükselmesine izin vermeyeceğine piyasaları ikna edebilirse ne Trump’a ne başka bir faktöre bakar yabancı fonlar. Türkiye’de enflasyon düşüşe geçecek görüşü baskınlık kazanırsa hayal dahi edemeyeceğiniz şiddetle küresel fonlar Türkiye’de pozisyon alırlar. Ukrayna’ya müdahale sonrası ABD Rusya’ya çok ağır yaptırımlar uyguladı. Buna rağmen Rusya piyasası güçlü sermaye çekti. İşin sırrı enflasyonda ” der.
Evet enflasyonun önemli olduğunu ben de biliyordum ama Londra’nın bu ölçüde ön planda gördüğünün farkında değildim.
Yakın vadede güçlü sermaye girişi sağlanabilirse Türkiye son finansal sarsıntıyı olabilecek en düşük hasarla atlatır. Özetle Londra için meselenin kod adı enflasyon.
Tüm okurların Kurban Bayramını kutluyor, ülkemiz için huzurlu-güvenli yarınlara milat olmasını diliyorum...
ACI KAYBIMIZ
Sade - anlaşılır yazılar kaleme almaya çalışırken hep örnek aldığım ve ekonomiye ilişkin pek çok şeyi çekinmeden sorup öğrenebildiğim değerli hocamız Güngör Uras’ı kaybettik. Hepimizin başı sağ olsun.
PUSULA – ABONELİK
Pusula Bigpara’da yayınlandığında haberdar olmak ve ücretsiz olarak tüm posta pusula gönderilerine yayınlandığı anda ulaşmak için abone olabilirsiniz http://pusulaninotesi.com/posta-pusula/